Son Akşam Yemeği
Son Akşam Yemeği ya da Son Yemek (İngilizce: "The Last Supper, İtalyanca: Il Cenacolo or L'Ultima Cena"),Hıristiyan inanışına göre Hz. İsa'nın çarmıha gerilmeden önceki akşam havarileriyle yediği son yemeğe verilen addır.
(Yine Hıristiyan inancına göre) Hz. İsa, Çarmıha gerilmesinden önceki akşam; "Bu, benim vücudumdur." diyerek öğrencilerine ekmek dağıtır. Sonra bir kâse şarap dolaştırarak; "Bu, benim kanımdır." der. Böylece ekmekle şarabı kendi vücudunu ve kanını göstermek için kullanır ve izleyicilerinin de kendisini anmak üzerine bu töreni sürekli tekrarlamalarını emreder.
Bu yemek sırasında yaptığı konuşmanın uzunca anlatıldığı Yuhanna Kitabı'nda Hz. İsa, havarilerine, kendisi aralarından ayrıldıktan sonra gelecek olan Paraklit'le teselli bulmalarını söyler.Dünya çapındaki Hıristiyan toplulukların çoğunda Hz. İsa'ya atfedilen bu emir, ya her pazar ya da belirli pazar günleri yerine getirilmektedir.
Ekmek-Şarap Ayini, Hıristiyanlığın Yahudilikten tevarus ettiği bir ibadettir. Bu, Yahudilik'teki, Fısıh yemeğinden gelen ve insanların aynı masa etrafında oturma olayına eşlik eden mistik kardeşlik birliğinden etkilenmiş bir ayinidir (La cene). Başlangıçta basit olarak ekmek bölmeyi gerektirirken daha sonra, bir ibadetin merkezi olmuştur. Bu ayine, putperestlere Hıristiyanlığı yaymak için, Pavlos tarafından "sır" niteliği kazandırıldığı da ileri sürülmektedir.
Ökaristi'nin kelime anlamı "şükran (e'Uxapta't)"tır. Bizans'ta "Liturji" veya "İlahi Liturji" olarak adlandırılan Ökaristi, Hıristiyan liturjisinin ana ayinidir. Temeli İsa'nın havarileri ile yediği "Son Akşam Yemeği" olan Ökaristi, İsa'nın bedeni ve kanı olduğuna inanılan ekmek ve şarabın kutsandığı ayindir. Ökaristi bir kurban törenidir, çünkü İsa çarmıha gerilerek kurban edilmiştir. Erken Hıristiyanlıkta Tevrat'ta anlatılan Habil ve Melkizedek'in kurban sunmaları ile aynı anlama gelir. Ekmek ve şarabın dağıtılması İsa'nın ölümünü ve tekrar dirilişini sembolize eder.
Son Akşam Yemeği, Rönesans ressamlarınca çokça işlenen bir konu olmuştur. Bu eserlerin içinde en bilineni Leonardo da Vinci'nin yaptığı resimdir. Resim, Santa Maria Della Grozia Manastırı'nın yemekhanesindedir. Hz. İsa ve havarileri, akşam yemeği yemektedir. Hz. İsa tam ortada oturmaktadır. Diğer figürler, üçlü kompozisyonlarla iki yanına sıralanmışlardır.Bu bakımdan Hz. İsa'nın, güneş; üçerli olarak bir arada olan dört grubun ise aylar ve mevsimler olarak simgelendiği de kabul edilir.Bu resimde Leonardo, İsa'nın içlerinden birinin kendisine ihanet edeceğini söylediği anda kişilerin yüzündeki dramatik ifadeyi çok iyi yansıtmıştır. İsa'nın arkasındaki pencereden içeri süzülen bir ışık, dikkati İsa'ya çekmektedir.
Leonardo Da Vinci'nin “Mona Lisa”dan sonraki en ünlü eseri olan “Son Yemek ya da Son Akşam Yemeği”, 15. yüzyılda (tahmini 1495–1498 yılları arası), Duke Lodovico Sforza'nın isteği üzerine Milano yakınlarındaki Santa Maria Dele Grazie'nin duvarına yapılan fresktir. “Altın Oran”ın başarıyla kadar�Gdn�PfOen kaçan köleler, hürriyeti tadınca canavarlaşırlar. Akıllarını yağma ve tecavüzle bozar, Roma'ya girme hayalleri kurarlar. Spartaküs söz dinletemeyince komutayı bırakır. Nitekim Roma birliği de isyancıların tozunu atar. Sağ kalanlar gelir etrafında toplanır ve ellerini göğüslerine koyup sadakat yemini yaparlar. Spartaküs aynı orduyu vur-kaç taktiği ile yener ve büyük bir zafere imza atar.Şöhret olunca...
Köleler bir anda güney İtalya'yı ele geçirir, ha deyince 40 bin savaşçı çıkarırlar. İmparator bunların üzerine iki güçlü ordu yollar. Sp. planını "ikiye ayrılalım" diye açıklar, "onları oyalayıp, yoralım, önce birini yenelim sonra ikincisini sıkıştıralım." Ancak arkadaşı Krisiyüs acele eder ve yenilmekten kurtulamaz. Sp. bütün ağırlıkları bırakır, gereksiz malzemeleri yakar ve kendisine katılmak isteyen kaçaklara kapısını kapar. Askeri uzmanlar bu tedbirleri çok zekice bulurlar. Nitekim hem kendi karşısına çıkarılan orduyu hem de Krisiyüs'ü yenen orduğu hezimete uğratır ve büyük bir ün yapar.
Bu zaferi takiben sayıları 120 bine ulaşır. Başkentin önünden tören adımıyla geçer ve gider Modena'ya demir atarlar. Üzerlerine gönderilen orduları peş peşe yener, şehirleri bir bir alıp imparatorun yüreğine korku salarlar. Bilahare zaptı zor bir kent olan Thurium'u merkez edinirler ve sıkıntı başlar. Zira bu kadar adamı yatırmak, doyurmak kolay olmaz, artık onlar da vergi toplamak, memur beslemek, kayıt tutmak, yani "düzen kurmak" zorundadırlar. Ama Sp. servet düşmanlarının ağzına bakar, altın gümüş biriktirmeyi yasaklar. Tüccarlar çekilince ekonomi bocalamaya başlar. Mahkeme ve hakim yoktur, çete reisleri kafalarına göre karar verir, keyiflerine göre infaz yaparlar. Bakın şu işe ki Romalılara kızanlar Romalılardan beter olurlar. Onların sokaklarında da çalgı sesleri yankılanır, içer, sızar, kusarlar. Tecavüze uğrayanlar şikayet edecek merci bulamazlar. Çıkış noktalarından o kadar uzaklaşırlar ki bir zaman sonra aldıkları esirleri arenalara iteler, üstlerine bahis oynarlar.
Roma köklü bir devlettir, üç günde yıkılıp gideceğini sananlar çok aldanırlar. Nitekim Kumandan Licinius Crassius çevre ülkelerden topladığı lejyonerlerle isyancıların tozunu atar. Sp. Klikya korsanlarının gemisiyle Sicilya'ya kaçmak isterse de adamlar onu satarlar. Crassius'un birlikleri köleleri tamamen kırar, adına destanlar yazılan Spartaküs'ü lime lime doğrarlar. (MÖ 71)
Hani derler ya "ip inceldiği, zulüm kalınlaştığı yerden kopar"...