Titus Pomponius Atticus

Cornelius Nepos
Ünlü Kişiler Üzerine
(De Viris Illustribus)
Latin Tarihçileri Üzerine
(De Historicis Latinis)
Titus Pomponius Atticus
Latinceden Çeviren:
Arif Yıldız
 
[1] Roma'nın, menşei en eski ailesinden2 gelen Titus Pomponius Atticus, nesiller boyunca
atalarının daima dâhil olduğu atlı sınıfına mensuptu. Babası, zamanın koşullarına uygun
olarak, çalışkan ve varlıklı bir adamdı, ayrıca edebiyata fazlasıyla düşkündü; bu öğrenme
aşkının yanı sıra, oğluna da bir çocuğun alması gereken bütün eğitimi verdi. Pomponius çocukluğunda,
öğrenmeye yatkın bir yaradılıştaydı, ayrıca yüzü ve sesi de son derece hoştu; bu
nedenle kendisine öğretilenleri çabucak kavrıyor ve bunları mükemmel bir şekilde ezberden
okuyabiliyordu. Bu yeteneği kendisini diğer soylu çocuklardan ayıran bir üne kavuşturdu;
okul arkadaşlarına kıyasla daha sabırlı olmasıyla adeta parıldıyordu. Çalışkanlığı; aralarında
Lucius Torquatus3, Genç Gaius Marius ve samimiyetiyle kendisine bağladığı, daima birbirleri
için çok değerli olan Marcus Tullius Cicero'nun bulunduğu arkadaşlarını heyecanlandırıyordu.
* Bu çalışmada, Cornelii Nepotis quae exstant ed. E. Malcovati, Torino 1944 künyeli edisyon esas alınmıştır.
(https://www.hs-augsburg.de/~%20harsch/Chronologia/Lsante01/Nepos/nep_0000.html-22.04.2008).Türkçeye
çevirideki yorumlarda ve notlarda; John S. Watson, Cornelius Nepos: Lives of Eminent Commanders, (London:
George Bell and Sons, 1886) ile Atto Vannucci, Cornelio Nipote Le Vite Degli Eccelenti Capitani, (1873)
künyeli yapıtlardaki dipnotlar ve yorumlardan yararlanılmıştır.
1 Atticus (Attikalı) lakabı, Atina'da kaldığı süre boyunca yerli halka yaptığı yardımların yanı sıra Yunancayı
anadili gibi konuşması nedeniyle verilmiştir. Marcus Tullius Cicero, Atticus'a adadığı Cato Maior De Senectute
adlı eserinde dostuna şöyle seslenir (De Senecute. 1): “Teque non cognomen solum Athenis deportasse, sed
humanitatem et prudentiam intelligo: Senin Atina'dan yalnızca bir sanla değil, kültür ve görgüyle döndüğünü
bilmiyor değilim.” Ayrıca Cicero, bu eseri yazarken bazı tarihi kişilikler hakkında kronolojik bilgi edinmek için
Atticus'un Liber Annalis'ine başvurmuştur. (Bkz. Cicero, Yaşlılık-Dostluk, çev. Ayşe Sarıgöllü, Türkan Tunga,
s.12.)
2 Atticus'un soyu Sabinler arasından seçilen ve yıla Ianuarius ve Februarius'u ekleyerek ayların sayısını on
ikiye, günlerin sayısını da 355'e çıkaran Roma'nın ikinci kralı Numa Pompilius'a dayanır. (Çiğdem Dürüşken,
Roma'da Takvim, Y.K.Y. Cogito, Takvim: Zamanın Haritası, Sayı: 22 Bahar, s. 103,104)
(Bkz. Atto Vanucci, Cornelio Nipote Le Vite Degli Eccelenti Capitani, s. 188)
3 Cicero Brutus adlı eserinde Torquatus hakkında şöyle yazar (Brutus cap. 68) : “Etiam L. Torquatus elegansin
dicendo, in existimando prudens, toto genere perurbanus: Öte yandan Lucius Torquatus, söz söylemede[2] Babası erken bir yaşta öldü. Halk tribunus'u4 iken öldürülen Publius Sulpicius'un5
akrabası olduğu için, genç bir adam olarak kendisi de tehlike içindeydi; çünkü kuzini Anicia,
Sulpicius'un kardeşi Marcus Servius ile evlenmişti. Bu nedenle Sulpicius'un ölümünden
sonra; Roma'nın, Cinna'nın6 yarattığı karışıklıkla altüst olduğunu ve fikir ayrılığına düşmüş
vatandaşların bazıları Sulla'yı bazıları da Cinna'yı desteklerken, bu iki taraftan birine karşı
çıkmaksızın onuruyla burada yaşayamayacağını görünce; bunun kendisini çalışmalarına vermek
için uygun bir zaman olduğunu düşünerek Atina'ya gitti.
Yine de, düşman ilan edilen Genç Marius’a kendi servetiyle destek oldu ve kaçmasına
yardım etti. Bu yabancı ülkedeki geçici ikametinin mal varlığına herhangi bir zarar vermemesi
için, servetinin büyük bir bölümünü Atina’ya taşıdı. Burada öyle yaşadı ki; hak ettiği şekilde
Atinalılar tarafından çok sevildi. Çünkü, genç bir adama göre oldukça saygın bir insan olmasının
dışında, onların ihtiyaçlarını sık sık kendi servetinden karşılıyordu. Halkın devlete olan
borçlarını ödemek için borç almak7 zorunda kaldığı ve uygun geri ödeme koşullarına da sahip
olmadığı zamanlarda, Pomponius yardımlarına koştu; hiçbir zaman faiz uygulamadığı gibi,
önceden anlaşılan süreden daha fazla borçlu kalmalarına da izin vermedi. Bu tutumu sayesinde
her hâlükârda kazanan Atinalılar oluyordu, çünkü ne borçlarının sırtlarında yük olmasına
ne de mevcut borçlara faiz eklenmesine izin veriyordu. Cömertçe başka bir yardımda
daha bulundu ve halka; kişi başına, Atinalıların medimnus8 adını verdiği, yedi ölçü hububat
bağışladı.
[3] Öte yandan, seçkinlerle sıradan insanlar arasında bir fark gözetmeden hepsine eşit
davrandı. Bütün bu yaptıklarının sonucunda, ona devlet adına verebilecekleri bütün unvanları
vermek istediler ve Atina vatandaşlığı teklif ettiler fakat Pomponius bu lûtfu kabul etmedi;
4 Tribunus Plebis: İ.Ö. 5. yüzyıldan itibaren pleb'lerin haklarını gözetmek için pleb meclisi tarafından seçilen
memurlara verilen ad. Başlangıçta her yıl için sadece iki kişi tribunus seçilirdi, fakat sonraları seçilenlerin sayısı
10'u bulmuştur.
5 Publius Sulpicius Rufus, Sulla'ya karşı Marius'u destekliyordu. Sulla, Asia eyaletine gitmeden önce halkın
seçimiyle Mithridates'e karşı yapılacak savaşı yönetme hakkını elde etmişti. Fakat onun yokluğunu fırsat bilen
P. Sulpicius, halk tribunus'u sıfatıyla, başkomutanlık hakkını Sulla'dan alarak Marius'a verdi. Bu esnada
Nola'da bulunan Sulla, haberi alır almaz ordusuyla birlikte Roma'ya yürüdü, yönetimi ele geçirerek
Sulpicius'un koyduğu yasaları kaldırdı ve Sulpicius ile Marius'u vatan haini ilan etti. Marius Afrika'ya kaçmayı
başarırıken Sulpicius yakalanarak öldürüldü. Plutarkhos, Paralel Yaşamlar (Paralleloi Bioi) adlı eserinin
Lysandros ile Sulla'yı karşılaştırdığı bölümünde tek taraflı bir bakış açısıyla Sulpicius'u acımasız, cimri ve ölçüsüz
bir insan olarak tasvir eder. (Bkz. Plutarkhos, Yaşamlar XXI Lysandros-Sulla, çev. Ayşe Sarıgöllü, Nilüfer
Gürsoy s. 75, 76)
Fakat gerçekte P. Sulpicius Rufus, Roma'nın bağdaşıklarının haklarını savunan halk tribunus'u Marcus Livius
Drusus'un öldürülmesinden sonra (İ.Ö. 91) bu hakları savunmayı kendisine vazife edinerek Pleb'lerin yanına
geçmiş, soylu ve namuslu bir orator idi. Cicero da, Brutus adlı eserinde Sulpicius'un hitabet yeteneğini övmüş;
onun, zamanının en iyi oratorlarından olduğunu yazmıştır. (Bkz. Brutus 55): "Fuit enim Sulpicius omnium vel
maxume, quos quidem ego audiverim, grandis et, ut ita dicam, tragicus orator. vox cum magna tum suavis et
splendida; gestus et motus corporis ita venustus, ut tamen ad forum, non ad scaenam institutus videretur;
incitata et volubilis nec ea redundans tamen nec circumfluens oratio. Crassum hic volebat imitari...".
6 Lucius Cornelius Cinna İ.Ö. 87-85 yılları arasında konsüllük yapmış, Sulla'nın yokluğunda Roma'da başına
buyruk bir yönetim sürmüştür. İ.Ö. 84 yılında Ancona'da askerleri tarafından öldürülmüştür.
7 Versuram facere: Borç ödemek için ödünç almak, istikraz.
8 Eski edisyonlar ile Manutius, Gifanius, Schottus, Medic ve Leid'in el yazmalarında sex modii yerine septem
modii kullanılmıştır fakat Cicero In Verr. III. 45, 46, 49 ve Ausonius, Suidas ile diğer antik yazarlar bir
medimnus'un altı ölçüye denk geldiğini yazdıkları için; Manutius, Faernus, ve Ursinus'un yanısıra Georg.
Agricola de Mens. et Pond. Gr. et Rom. lib. ii.'de altı ölçü olarak kabul edilmiştir. Lambinus ve ondan sonra
gelen bütün Nepos editörlerinde de durum aynı şekildedir. Öte yandan Rigaltius'un Auctores Finium
Regundorum'unda beş modius'un bir medimnus'a denk geldiği yazılmıştır. Bos ise septem modii'nin doğruluğunu
savunur. (Bkz. Cornelius Nepos: Lives of Eminent Commanders,1886, Translated by the Rev. John Selby
Watson, MA, dipnot 253)çünkü birçokları başka bir kentin vatandaşlığını kabul ederse Roma vatandaşlığından çıkarılacağı
fikrindeydi. Atina'da geçirdiği zaman boyunca, heykelinin dikilmemesi için ısrar etmişti
fakat bu engelleme, Pomponius'un kentten ayrılmasıyla ortadan kalktı ve böylece Atinalılar,
kutsal yerlere heykellerini diktiler. Çünkü onu devlet yönetimiyle ilgili her konuda tavsiyesini
alabilecekleri ve davranışlarıyla örnek olan bir lider olarak görüyorlardı. Atticus evvela, kaderin
bir armağan olarak, yeryüzüne hükmeden imparatorluğun merkezi ve aynı zamanda kendi
"evi" olan Roma’da doğmuştu fakat geçmişi çok eskiye dayanan, insancıllıkta ve bilimde diğer
kentlere üstün gelen Atina'ya geldiğinde; bilgeliği nedeniyle herkesin son derece değer
verdiği önemli bir insan oldu.
[4] Sulla, Asia’dan ayrılıp, Atina’ya geldiğinde, burada kaldığı süre boyunca, kültüründen
ve bilgeliğinden etkilendiği genç Pomponius’u yanından hiç ayırmadı. Çünkü Atticus,
sanki Atina'da doğup büyümüş gibi Yunancaya hakimdi; Latinceyi kullanışı da öyle hoştu ki,
zarafetinin zorlama değil, içten olduğu belli oluyordu. Ayrıca Yunanca ve Latince şiirleri öyle
mükemmel okuyordu ki; üslubunun üstüne hiçbir şey eklenemezdi. Yaşanan bütün bu şeylerin
sonucu olarak, Sulla onun dostluğundan mahrum olmaya dayanamayacağını anladı ve
Atticus'u kendisi ile birlikte Roma’ya götürmek istedi. Fakat ikna etmeye kalktığı zaman,
Pomponius “sana yalvarıyorum” dedi, “lütfen beni bu insanlardan koparma; ben sana karşı
silaha sarılmamak için İtalya’yı terk ettim”. Bunun üzerine Sulla, gencin görev duygusuna
övgüler düzerek, Atina'da aldığı armağanların, kentten ayrıldığında, Atticus'a verilmesini emretti.
Pomponius, uzun yıllar boyunca Atina’da kalmasına rağmen, ihtimam sahibi bir aile
reisinin yapması gerektiği gibi malvarlığıyla ilgilenmekten geri kalmıyordu; bunun dışında
kalan zamanının tümünü ise ya edebiyata ya da Atinalıların işlerine ayırıyordu. Fakat her şeye
rağmen Roma'daki dostlarına yardım etmeye devam etti.. Zira seçimlere düzenli bir şeklide
katıldı ve ne olursa olsun önemli bir sorun ortaya çıktığında onları yüz üstü bırakmadı. Nitekim
başına gelen bütün felaketlerde olduğu gibi, vatanından sürüldüğünde de Cicero'ya 250
bin sesteria vererek onun yegâne destekçisi olmuştu. Romalılar, yanılmıyorsam L. Cotta ve L.
Torquatus’un konsüllükleri zamanında kentte yeniden asayişi sağlayınca9, ülkesine geri
döndü. Atina halkı kentten ayrılmakta olan Pomponius’u hep birlikte uğurladı; gözyaşları,
yokluğunda duyacakları ıstırabı ele veriyordu.
[5] Lucius Lucullus’un10 yakın dostu olan, Quintus Caecilius adında, atlı sınıfına mensup,
varlıklı fakat son derece aksi bir dayısı vardı. Pomponius onun sert mizacına öyle saygı
gösterdi ki; kimsenin katlanamadığı dayısını ölümüne kadar hiçbir zaman gücendirmeyerek
iyi niyetini kazandı. Fakat sonunda, dayısına karşı duyduğu saygının karşılığını aldı; Caecilius
ölmeden önce Pomponius'u vasiyetine almıştı, böylece mirasın dörtte üçünün varisi oldu ve
100 bin sesteria elde etti.
Atticus’un kız kardeşi, Marcus Tullius Cicero'nun girişimi sayesinde Quintus Tullius
Cicero'yla evlendi; M. Cicero daha okul sıralarından beri kendi öz kardeşi Quintus'tan çok,
Atticus'a yakındı; bu, dostlukların temelinde kan bağından ziyade, karakter benzerliğinin daha
önemli olduğunun kanıtıdır adeta.
9 İ.Ö. 65 yılı.
10 Lucius Licinius Lucullus; I. Mithridates savaşı sırasında Sulla'nın quaestor'u olmuştur. Asıl başarısını ise III.
Mithridates savaşındaki başkomutanlığı sırasında göstermiştir. Daha çok, lüks içinde sürdürdüğü yaşamıyla
tanınır. Mons Pincius eteğindeki en eski bahçeler Lucullus'un yaptırdığı Horti Lucullani bahçeleridir (Bkz. Tac.
Ann. xi.1). Ayrıca “müsrif, gösterişli” anlamına gelen İngilizce lucullan sıfatı da Lucullus'un adından türemiştir.Bunun yanı sıra Atticus, devrinin en önde gelen hatibi olan Q. Hortensius’un dostluğuna
da aynı derecede yürekten bağlıydı. Cicero’nun mu yoksa Hortensisus’un mu ona daha fazla
değer verdiğini anlamak çok güçtür. Fakat Atticus, aralarında şan ve şöhret adına sıkı bir rekabetin
süregeldiği bu iki başarılı adamın arasının açılmamasını sağlayan bir tür bağ vazifesi
görerek çok zor bir iş başarmıştı.
[6] Atticus’un siyasi tutumu her zaman için Optimates partisine yakındı, fakat yine de
siyasetin o curcunalı dünyasından uzak duruyordu çünkü ona göre siyasiler, denizin dalgalarla
bir o yana bir bu yana sürüklediği bir insandan daha fazla kendi kendilerinin efendisi değillerdi.
Gerek nüfuzu gerek saygın kişiliği sayesinde siyasette yükselme yolu açık olmasına
rağmen, Atticus’un hiçbir mevkide gözü yoktu; çünkü geçmişten gelen geleneğin aksine, bir
kimse yasaları kötüye kullanmadan ne seçilebilirdi, ne de rüşvetçiliğin böylesine yaygın olduğu
bir ortamda başarılı olabilirdi; hatta ahlaki yozlaşma nedeniyle iyi niyetli bir yöneticinin
başını belaya sokmadan yönetimi sürdürmesi imkansızdı.
Halka açık müzayedelere asla katılmadı11; kefil ya da satıcı olmadı12. Ne kendi adıyla ne
de bir başkasının ithamının altını imzalamak suretiyle kimseyi dava etmedi13; mülküyle ilgili
olarak hiçbir zaman mahkemeye başvurmadığı gibi ondan davacı olan da olmadı. Birçok
consul ve praetor'un teklif ettiği mevkileri, kimsenin "peşine takılıp" eyaletine kadar takip
etmemek şartıyla kabul etti; şerefi, tek başına onu yeteri kadar memnun ediyordu; zaten
mülklerinden elde ettiği kazancı da küçük görüyordu, hatta Quintus Cicero'nun yanında Asia
eyaleti elçisi olma şansına sahipken, bu teklifi reddetmişti. Doğrusu praetorluk teklifini reddettikten
sonra, praetor'un maiyetindekilerden biri olmanın kendisine yakışmayacağını düşünüyordu.
Herhangi bir suçlama yahut töhmet altında kalmaktan kaçındığı için, bu tutumu sayesinde
saygınlığını ve ruh dinginliğini korumuş oluyordu14. Öte yandan, başkalarına duyduğu
saygının, korkudan ya da beklentiden kaynaklanmadığı belli olduğundan, herkesin gözünde
daha değerli bir insan olmuştu.
[7] Atticus yaklaşık altmış yaşına geldiği sırada, Caesar’a karşı iç savaş15 patlak vermişti;
yaşından dolayı askerlikten muaftı fakat yine de Roma'dan ayrılmadı. Gnaeus
Pompeius’a katılmaya giden arkadaşlarının bütün ihtiyaçlarını kendi servetinden karşıladı16 ve
yakın dostu olan Pompeius’u zor durumda bırakmadı. Fakat, birçoklarının aksine, dostunun
sırtından rütbe ya da para kazanmadı; zaten bu adamların bir kısmı ordugâha son derece gönülsüzce
gitti; diğer bir kısmı ise Kentte kalarak Pompeius’un nefretini kazandı. Atticus’un
tarafsızlığı Caesar’ı o kadar memnun etmişti ki; İç Savaşı kazandığında birçoklarına gönder-
11 Ad hastam publicam numquam accessit: Sulla'nın dictatorluğunda Marius yandaşlarının cezalandırılması Lex
Cornelia De Proscriptione Et Proscriptis adıyla bilinen yasa ile gerçekleşmiştir, işte proscriptio'ya uğrayanların
müsadere edilen malları bu yasaya dayanarak açık arttırma ile satışa çıkarılırdı (Bkz. A Dictionary Of Greek
And Roman Antiquities, John Murray, London, 1875). Mızrak anlamına gelen hasta sözcüğü ise, zaman içinde
"müzayede satışında işaret" anlamını kazanmıştır. Bu malların satışı sırasındaki her fiyat artışında hasta havaya
kaldırılırdı.
12 Atticus, tarımla uğraşmadığı için, kefil praes ya da satıcı manceps olmamıştır.
13 Proscripti yani medeni hakları elinden alınanlardan olmadığı ve bu listeye dahil edilmesi için kimseye dava
açmadığı kastediliyor.
14 Felsefe yönünden her şeyi ile tipik bir epikurosçu olan Atticus; mal, mülk, mevki hırslarından uzak, çok
varlıklı olmasına rağmen gösterişsiz bir hayatı seçmiştir. Kendisine teklif edilen onca makamı geri çevirmesi ve
mutluluğu gereksinimlerini kısıtlamada bulması, epikurosçuluğun doğasına uygundur. Bu felsefenin etkileri 13.
ve 14. bölümlerde daha detaylı bir şekilde işlenmiştir.
15 Bellum Civile, İ.Ö. 49 yılında başlamıştır.
16 Bu sırada Pompeius, İtalya'da elde edebildiği kuvvetlerle Brudisium'a doğru ilerliyordu. (Bkz. Caesar, Bellum.
Civile. I, 24)diği mektuplar aracılığıyla gayrı resmi şeklide para isterken, Atticus’u bunun dışında tuttuğu
gibi, Pompeius’un kampında bulunun kız kardeşinin oğlu ile Quintus Cicero’yu bağışlayarak
gitmelerine izin verdi..
Atticus, böylece eski yaşama biçimine geri dönerek yeni belalardan sakındı.
[8] Caesar’ın öldürülmesi üzerine, devletin yönetimi Brutus'ların17 ve Cassius’un
egemenliğine geçmişe benziyordu bu nedenle de halk onlara karşı cephe aldı. Atticus ile
Marcus Brutus o kadar yakınlardı ki; Brutus yaşıtlarından çok, bu yaşlı adamla18 vakit geçiriyordu.
Atticus hem ziyafetlerinin en seçkin konuğu hem de görüşlerine önem verdiği akıl hocası
idi. Bu sırada bazıları, Caesar’ın katilleri için atlılar sınıfı tarafından özel bir bütçe oluşturulmasını
planlıyorlar ve önde gelen senatorların katkılarıyla, bu paranın rahatça toplanacağını
düşünüyorlardı. Brutus’un yakın dostu C. Flavius bu işin başına Atticus'u getirmek istiyordu
fakat kişilerin bu vazifeyi bir grup dahilinde değil, münferit olarak yerine getirmesinin
daha uygun olacağını düşünen ve bu tür meclislerden her zaman uzak duran Atticus, bu kişilere
cevaben; Brutus eğer kendisinin imkanlarından yararlanmak isterse ona gerektiği şekilde
yardımcı olacağını, bunun dışında kimseyle ortak hareket etmeyeceğini söyledi. Böylece,
Atticus’un kendilerinden fikren ayrılması nedeniyle grup dağıldı. Fakat kısa bir süre sonra
Antonius üstün gelmeye başlayınca, Brutus ve Cassius, konsül tarafından başlarına bir tehlike
gelmesin diye19 gönderildikleri eyaletlerdeki görevlerinden alınarak, umutlarını yitirmiş bir
halde sürgüne gittiler. Diğerleriyle birlikte para toplamak daha gösterişliyken bu teklifi reddeden
Atticus, İtalya'dan ayrılmak üzere olan Brutus'a 100 bin sestertia hediye etti; aynı şekilde
Epirus'a vardığında 300 bin sesteria daha verilmesini emretti. Böylece eskiye oranla daha
güçlü diye Antonius’a yalakalık yapmadığı gibi, ümitsizlik içinde kıvrananları da yüzüstü
bırakmadı.
[9] Bu olayları Mutina yakınlarında yapılan savaş izledi20. Bu sıradaki duruşundan yola
çıkarak Atticus'un "bilge" bir kişi olduğumu söylersem, onu yeteri kadar övmüş olmam;
çünkü eğer kehanet olarak adlandırdığımız şey, her ne koşulda olursa olsun (talihle) azalıp
çoğalmayan aralıksız bir iyilik hali ise, Atticus daha ziyade tanrısal bir insandı. Antonius,
düşman ilan edilince İtalya’dan ayrılmıştı21 ve işleri yoluna koyma umudu kalmamıştı. Son
derece güçlü ve sayıca fazla olan düşmanlarının dışında22, Antonius karşıtları da, ona zarar
vererek bu işten kazançlı çıkmak peşindelerdi; yakınlarına zulüm ediyor, karısı Fulvia’nın
bütün varlığını yağmalamak istiyor hatta çocuklarını öldürmeye hazırlanıyorlardı. Atticus her
17 Penes Brutos: Marcus ve Decimus kastediliyor.
18 Bu sırada Atticus 66, Marcus Brutus ise 42 yaşındadır.
19 Dicis causa: Bazı yorumculara göre dicis causa yerine necis causa kullanılmalıdır çünkü Brutus'a Creta,
Crassus'a da Cirene eyaletlerinin verilmesinin ardında Caesar'ın öldürülmesinde aktif rol almaları yatmaktadır.
Fakat bunun doğru olması beklenemez çünkü Crassus ve Brutus bu cinayette yalnız değildi; bu açıdan bakılınca
olaya karışan herkesin aynı şekilde ödüllendirilmeleri gerekirdi. (Bkz. Cornelius Nepos: Lives of Eminent
Commanders,1886, Translated by the Rev. John Selby Watson, MA, dipnot 265)
20 Eski Galia Cisalpina valisi Decimus Brutus, eyaleti kendi arzusu ile yeni vali Antonius'a bırakmak istemeyince,
İ.Ö. 43 yılında iki taraf eyaletin başkenti Mutina'da (günümüzde Modena) karşı karşıya gelmiştir.
Senatus Antonius'a savaş ilan ederek İ.Ö. 43 yılı konsülleri C. Vibius Pensa ile A. Hirtius'u, D. Brutus'a destek
olmak üzere Antonius'un üzerine göndermiştir. Antonius ilkin Pensa'yı yenmiş fakat, Brutus'a yardıma gelen
Octavianus ile Hirtius'a yenilmiştir. Bu savaşın ardından Octavianus, Cumhuriyetçileri şaşırtarak, Antonius
hakkındaki vatan hainliği kararını kaldırmış ve Lepidus'u da alarak Antonius'la birlikte II. Triumvirliği kurmuştur.
21 Mutina savaşı yenilgisi üzerine Antonius, Gallia Narbonensis eyaletine sığınmak için İtalya'yı terk etmiştir.
22 Örneğin Marcus Tullius Cicero, Antonius'u eleştirmek için kaleme aldığı Orationes Philippicae adlı eserinde
Antonius'u yerden yere vurmuştur.ne kadar Cicero ile çok yakın, Brutus’a da son derece düşkün olsa da; hiçbir zaman
Antonius’a saldırmak için onlarla ittifak kurmadı, tersine Antonius'un yakınları Roma’dan
kaçarken, elinden geldiğince bütün ihtiyaçlarını karşılayarak onlara yardımda bulundu.
Publius Volumnius da kendi öz ailesinden göremeyeceği yardımı Atticus'tan gördü, korkudan
huzuru kaçmış bir şekilde davalarla boğuşan Fulvia'ya da kendi görev bilinciyle sahip çıktı,
Fulvia Atticus’un refakati olmaksızın hiçbir duruşmaya katılmamıştı bile; Atticus her konuda
ona kefil olmuştu. Hatta Fulvia refah içerisindeyken ücretini belirli bir günde ödemek üzere
satın aldığı çiftliğin parasını, başına gelen felaketlerden sonra ödeyemeyince; insanlar tarafından
düşünceli ve yardım sever bir dost olarak görülmenin bir insan için en büyük kazanç olduğunu
düşünerek ve aynı zamanda ne olursa olsun dostlarının yanında olduğunu göstererek;
faizsiz ve geri ödeme teminatı beklemeksizin ona ihtiyacı olan parayı verdi. İnsanlar yaptığı
yardımlara bir anlam veremiyordu çünkü Antonius’un yeniden eski gücüne kavuşabileceğini
düşünmüyorlardı. Optimatların birçoğu onu eleştiriyordu, çünkü kötü addedilen vatandaşlardan
yeteri kadar nefret ediyor gibi gözükmüyordu. Zaten Atticus, açık görüşlü bir adam olarak,
başkalarının ne diyeceğinden çok, kendi menfaatine uygun olanı yapmayı önemserdi.
[10] Sonra kader birdenbire değişti. Antonius İtalya’ya geri döndüğünde, herkes
Atticus’un, Cicero ve Brutus’la ilişkisi yüzünden büyük bir tehlike içinde olacağını sanıyordu.
Bu yüzden imparatorlar23 Foruma girdğinde, Atticus mal varlığına el konulacağı endişesiyle24,
yukarıda belirtiğim gibi, kısa bir süre önce yardım etmiş olduğu Publius Volumnius’un evine
sığındı, (öyle belirsiz günler yaşanıyordu ki, şans bazen bu partinin, bazen öbür partinin yüzüne
gülüyor; biri gücü eline geçirirken, öbürü iktidardan düşüyordu) kafaca anlaştığı akranı
Quintus Gellius Canus da kendisi ile birlikteydi. Atticus, yakın dostu olan bu adamı okul sıralarından
beri tanıyordu, dostlukları yaşamlarının sonuna kadar kesintisiz bir şekilde devam
etmişti; bu da Atticus’un mizacının ne kadar iyi olduğunu gösteren bir örnektir. Öte yandan
Antonius, Cicero’dan o kadar çok nefret ediyordu ki; sadece ona değil, dostlarına da düşman
olmuştu ve onları cezalandırmak istiyordu fakat Atticus’un onca yardımını da unutmuş değildi,
nerede olduğunu soruşturup öğrendikten sonra, kendi eliyle, korkmamasını, derhal kendisine
gelmesini, onu ve onun hatırına Canus’u cezalandırılanlar listesinden25 çıkardığını
yazdı. Olay gece yarısı vuku bulduğundan, başına bir tehlike gelmemesi için Atticus'a bir muhafız
yolladı. Böylece, herkesin diken üstünde olduğu bir dönemde, sadece kendisinin değil,
çok sevgili dostunun da koruyucusu oldu. Sadece kendisini düşünmeyerek yardım dilemesi,
arkadaşının dahil olmadığı bir mutluluğu istemediğinin kanıtıydı. Fakat gemisini kayalık ve
fırtınalı bir denizden kurtaran dümenci övgüyle yüceltilirken, devleti onca ağır ve sayısız kasırgadan
kurtarıp emniyete ulaştıran yegâne sağduyusu niçin takdir edilmez?
[11] Bu belalardan kurtulduktan sonra, elinden geldiğince çok insana yardım etmekten
başka bir amacı kalmamıştı. Ayak takımı, imparatorların koyduğu ödülleri kazanmak için
yasadışı ilan edilenlerin peşine düştüğünde, ihtiyaçları olan hiçbir şey Epirus'ta26
bulunmadığından buraya uğramadılar. Herkesin Epirus'ta kalmasına izin verildi, dahası
Atticus, C. Cassius ve M. Brutus'un ölümü27 ile Philippi Savaşı sonrasında, praetor L. Iulius
Mocilla, Mocilla'nın oğlu ve Aulus Torquatus ile aynı kara yazgıyla savrulmuş olanlara destek
olmaya karar verdi ve ihtiyaçları olan her şeyin Epirus'tan Samothracia'ya28 taşınmasını
23 II. Triumvirliği kuran Octavianus, Antonius ve Lepidus.
24 Timens proscriptionem: bkz. Dipnot 11.
25 Sulla döneminden beri bu cezaya çarptırılanların isimlerinin yazılı olduğu listeler kentin her yanına asılırdı.
26 Atticus'un, Yunanistan'ın kuzeybatısında bulunan Epirus'ta mülkleri bulunuyordu. (Bkz bölüm 14.)
27 C. Cassius Antonius'a karşı yaptığı savaşta yenilerek intihar etmiş, M. Brutus ise Octavianus'u yenilgiye
uğratmasına rağmen Cassius'tan haber alamayınca yenildiğini sanarak kendisini öldürmüştür.(İ.Ö. 42)
28 Kuzey Ege'de bir ada (Semendirek Adası).emretti. Yaptıklarını tek tek anlatmak zor olduğu kadar gereksizdir de. Anlaşılmasını istediğim
tek şey cömertliğinin bir defaya mahsus olmadığı ve bunları bir çıkar uğruna yapmadığıdır;
o devrin koşulları göz önüne alındığında, refah içindekilere değil, sadece tehlikede olanlara
yardım etmesinden bunu anlayabiliriz. Gerçekten Brutus’un annesi Servilia’ya zenginliğinin
doruğundayken nasıl itibar gösterdiyse, Brutus’un ölümünden sonra da ona aynı şekilde
saygıda kusur etmemişti. Atticus insanlara yaptığı yardımlar yüzünden kimseyle karşı karşıya
gelmedi; çünkü kimseyi kızdıracak bir şey yapmıyordu, zaten birisi ona haksızlık yaparsa, öç
almak yerine, unutmayı tercih ediyordu. Aynı şekilde, gördüğü iyilikleri unutmazdı; kendi
yaptıklarını ise ancak yardım ettiği kişiyi memnun ettiyse her zaman hatırlardı. Gerçekten
Atticus “insanların kaderini belirleyen karakterleridir” deyişine uygun bir şeklide yaşıyordu
fakat kanun tarafından cezalandırılmamak için, kaderinden önce karakterini şekillendirmişti29.
[12] Daha sonra şunları yaptı: Genç Caesar'a yürekten bağlı olan Marcus Vipsanius30
Agrippa, gerek kendi nüfuzu gerek Caesar'ın gücü sayesinde istediği herhangi biriyle evlenme
şansına sahipken, Atticus ile akraba olmayı seçti ve soylu sınıfından biriyle evlenmek yerine
atlı sınıfından Atticus'un kızını tercih etti. Saklamamak gerekir ki; devleti kuran
triumvirlerden olan Marcus Antonius bu evliliğin gerçekleşmesine aracı oldu. Atticus isteseydi,
Antonius'un dostluğunu kullanarak daha da zenginleşebilirdi, fakat para hırsına kapılmadığından,
tehlike ve sıkıntı içindeki dostları kendisinden yardım dilemedikçe bu dostluktan
yararlanmadı. Yasaklamalar göz önüne alındığında, yaptığı şey son derece saygın bir işti.
Triumvirler Atticus’un yaşıtı ve atlı sınıfına mensup bir Romalı olan ayrıca felsefe aşkı nedeniyle
yaşamına uzun yıllar Atina’da devam eden Lucius Saufeius’un İtalya'daki çok kıymetli
mülklerini satışa çıkarmışlardı fakat Atticus’un girişimleri sayesinde, aynı haberci tarafından
Saufeius’a “mirasını kaybettiği 've' onu geri kazandığı" bildirildi. Atticus, Lucius Iulius
Calidus'un da yardımına koştu; gerçekten hiçbir kıyas kabul etmeksizin, Lucretius ve
Catullus’un ölümünden sonra, bizim neslimizden çıkan en üstün nitelikli şair olarak gördüğüm,
sadece iyi bir insan değil aynı zamanda da son derece iyi bir eğitim almış olan bu adam,
atlı sınıfının mal varlıklarına el koyulmasından sonra, Antonius’un baş mühendisi Publius
Volumnius tarafından, kentten uzakta olduğu bir sırada Afrika’daki büyük mal varlığı sebebiyle
yasaklananlar listesine dâhil edilmişti. Uzakta ya da yakında olsun, tehlikedeki dostları
için endişelendiği bilindiğinden, bu dönemin Atticus açısından sıkıntılı mı yoksa onur duyacağı
bir biçimde gibi geçtiğini kestirmek zordur.
[13] Atticus iyi bir yurttaş olduğu kadar iyi de bir aile reisi olarak görülürdü; varlıklı bir
adamdı fakat bir şeyler satın almaya ya da kendisi için ev yaptırmaya herkesten fazla düşkün
değildi. Bununla birlikte iyi bir yerde oturuyordu ve her şeyin en iyisine sahipti. Yaşadığı ev
dayısından miras kalmıştı; Tamphilus'un Quirinalis Tepesi'nde inşa ettirdiği bu evi çekici
kılan, yapının kendisi değil, çevresindeki korunun güzelliği idi. Zira bina eski zamanların
“gösterişten çok rahatlığı önemseyen anlayış”ına uygun olarak inşa edilmişti ve Atticus da
binanın eskiliği nedeniyle yaptığı birtakım yenilikler dışında evin eski haline dokunmamıştı.
Dış görünüşleri neredeyse alelade olan köleleri üstün nitelikli bir hizmet veriyorlardı, aralarında
son derece iyi eğitimli olanları vardı; bazıları kusursuz birer okuyucuydu, bazıları ise
kitap nüshalarını çoğaltma işinde başarılıydı. O kadar yetenekliydiler ki bu saydığımız işler-
29 Neque tamen ille prius fortunam quam se ipse finxit: Nepos önce "karakterin kaderi belirleyeceğini" söylüyor,
ardından da Atticus'un kaderinden önce karakterini biçimlendirdiğini belirtiyor; eğer ilk tanım mutlak doğru ise
Atticus'un da bu işleyişin aksini uygulaması zaten imkansızdır; bu nedenle sanki farklı bir şey öne sürüyormuş
gibi karşıtlık ifade eden tamen zarfını niçin kullanıldığı anlaşılmaz. (Bkz. Cornelius Nepos: Lives of Eminent
Commanders,1886, Translated by the Rev. John Selby Watson, MA, dipnot 276)
30 Marcus Vipsanius Agrippa, Octavianus'un tahsil arkadaşı, yakın dostu ve ordularının komutanı idi.den birini hakkıyla yerine getiremeyen tek bir hizmetçi yoktu31. Öte yandan evin günlük işlerini
yapan köleler de işlerini özellikle çok iyi yapıyorlardı. Bununla birlikte hepsi Atticus’un
evinde doğmuş ve yetiştirilmişti, bu da Atticus'un çalışkanlığının ve olayları kontrol etme
alışkanlığının kanıtıdır. Birçoklarında görebileceğimizin aksine aşırı tutkulara sahip olmaması
ölçülülüğünün bir işaretidir, aynı zamanda ihtiyaçlarını elde etmek için bizzat kendisinin
emek vermesi de sıradışı gayretini açıkça göstermektedir. Atticus, zarif fakat gösterişsiz; ünlü
fakat tutumlu bir adamdı, bütün gayretiyle ifrata kaçmayan, sade bir yaşamın peşindeydi. Evdeki
eşyalarına gelince, oldukça sıradan ve az sayıda oldukları için hiçbir şekilde dikkati çekebilecek
özellikte değillerdi. Her ne kadar bazılarına önemsiz geleceğini bilsem de, şu noktayı
açıklamadan geçemeyeceğim: Atticus -cömert gözükmek gibi bir kaygıya düşmeden- her
tabakadan insanı evine davet eden, atlı sınıfına mensup varlıklı bir Romalı olmasına rağmen,
güncesindeki kayıtlarından bildiğim kadarıyla, kişisel masrafları için her ay ortalama 3000
bronz32 harcamak alışkanlığındaydı. Bu sağdan soldan duyduğum bir söylenti değil, birebir
tanık olduğum bir gerçektir; zira dostluğumuz sayesinde, harcamalarını düzenlediği zamanlarda
bazen yanında bulunma fırsatım oluyordu.
[14] Hiç kimse Atticus'un, ziyafetlerinde okuyucudan (okumadan) başka bir eğlence33
dinlemedi - ki bence bu son derece hoş bir eğlencedir- okumanın dahil olmadığı yemekler
düzenlemezdi, konuklar karınları doyurularak değil, ruhlarını okşayan inceliklerle memnun
edilirdi. Zaten kendisiyle benzer zevklere sahip olmayanları bu ziyafetlere davet etmekten
kaçınırdı. Mal varlığındaki onca artışa rağmen, yaşama biçiminde ya da insanlarla olan
ilişkilerinde hiçbir değişikliğe gitmedi; çünkü öyle bir denetime sahipti ki, ne babasından
2000 sestertia miras kaldığında gösterişli bir hayat sürmeye başladı, ne de eline 100 bin
sestertia geçince önceki sade yaşantısına son verdi; her iki koşulda da aynı tutumlu tavrını
sürdürdü. Görkemli bahçeleri yoktu, Roma yakınlarında ya da deniz kıyısında inşa edilmiş
pahalı villalara da sahip değildi; İtalya'da, Ardea ve Nomentum'dakiler dışında çiftlikleri de
yoktu, bütün geliri Epirus ve Roma'daki mülklerinden geliyordu. Bundan; Atticus'un, paranın
değerini miktarıyla değil, hangi şekilde kullanıldığıyla ölçmek adetinde olduğu anlaşılır.
[15] Atticus hiçbir zaman yalan söylemezdi, söyleyene de tahammül edemezdi; ne ciddiyetten
uzak bir nezakete sahipti ne de ağırbaşlılığı iticiydi, bunun sonucu olarak arkadaşlarının
saygılarının mı yoksa sevgilerinin mi daha ağır bastığını anlamak zordu. Atticus, yerine
getiremeyeceği bir şeyi vaad etmenin, cömertlikten ziyade döneklik olduğunu düşündüğü için,
kendisinden bir şey yapması rica edildiğinde, bütün vicdanı ile söz verirdi. Bir kez söz verdi-
31 Pedisequus yani köleler son derece eğitimliydi; bunların bazıları anagnostes (okuyucular), bazıları da librarii
(kopya çoğaltanlar) olarak hizmet verirdi. Reginald H. Barrow, kölelerin pozisyonlarını şu cümlelerle anlatır:
"... Romalılar perakende ticaretten ve günlük iş formalitelerinden nefret ediyorlar, bu işleri onlar için köleler
yapıyorlardı; kölelerin kendileri ekseri efendilerinden daha ustaydılar."
"... Geri bir ırktan olan kimse, uygarlığın ortasına getiriliyor, eğitiliyor, bir meslek sahibi yapılıyor ve toplumun
faydalı üyesi haline sokuluyordu. Şükürler olsun köle olduğum için diye bağırır Petronius'un Satiricon'undaki
bir azatlı, beni bu hale getiren odur..."
(Bkz. Reginald H. Barrrow, Romalılar, çev. Ender Gürol, s.104,105)
32 Terna milia [aeris]: Bütün el yazmalarında ve edisyonlarda aylık 3000 bronz para harcadığı yazılmasına rağmen,
yorumcular bu rakamı yeterli bulmamaktadırlar; zira Atticus'un kazancı o kadar iyiydi ki, aylık 3000
bronz onun için çok küçük bir miktardır. Belki de durumu zaten çok iyi olduğu için daha fazla paraya ihtiyacı
olmuyordu. (Bkz. Cornelius Nepos: Lives of Eminent Commanders, 1886, Translated by the Rev. John Selby
Watson, MA, dipnot 282)
33 Aliud acroama audivit: Romalılar acroama yani eğlenceyi kişileştirirlerdi, bu nedenle eğlence sanki bir insanmış
gibi "dinlenirdi" (bkz. a.g.e. Dipnot. 283). Bunun bir benzerine Plinius'un mektuplarında da rastlarız.
(Epist. VI,31): "Interdum acroamata audiebamus, interdum iucundissimis sermonibus nox ducebatur".ğinde ise, onu öyle büyük bir itina ile yerine getirirdi ki; kendi işi için uğraşıyormuş olduğu
izlenimini verirdi. Kendisi için son derece önemli olan itibarının söz konusu olduğunu bildiğinden,
üstlendiği sorunlar ona hiçbir zaman bıkkınlık vermezdi. Sonuçta öyle oldu ki,
Atticus; aralarında Cicero, Cato, Quintus Hortensius'un yanı sıra ve Aulus Torquatus'un da
bulunduğu atlı sınıfından birçok Romalının sorunlarıyla uğraşır hale geldi; demek ki siyasetten
uzak durmasının asıl nedeni tembellik değil, sadece sıradan bir tercih meselesi idi.
[16] Hakikaten Atticus'un insancıllığının bundan daha büyük bir kanıtını gösteremem:
Gençliğinde yaşlı Sulla34 ile dost olmuştu, yaşlılığında da Marcus Brutus'tan aynı ilgiyi gördü,
yaşıtları Quintus Hortensius ve Marcus Cicero ile öyle yakın ilişki içerisindeydi ki, bu üç kuşaktan
hangisiyle en iyi şekilde anlaştığını kestirmek zordur. Yine de içlerinde ona en çok
değer veren Cicero idi, öyle ki kendisi için öz kardeşi Quintus bile Atticus'tan daha değerli ya
da ona daha yakın değildi. Cicero'nun konsüllüğünden ölümüne kadar geçen süre içerisinde
Atticus'a gönderdiği 16 kitaptan oluşan mektuplar, (Atticus'un bahsinin geçtiği, yayımlanmış
diğer kitaplarının dışında) bu yakınlığı kanıtlar niteliktedir. Bu mektupları okuyanlar, adeta
dönemin olaylarına tanıklık eder; başa geçenlerin eğilimleri, komutanların yanılgıları ve devletin
yaşadığı değişimler öyle etraflıca anlatılmıştır ki, hiçbir şey eksik değildir ve Cicero'nun
sağduyusunun da belli bir ölçüde neredeyse kehanet niteliğinde olduğu görülür; çünkü sadece
ileride kendi başına gelecekleri önceden haber vermekle kalmaz, aynı zamanda hali hazırda
gerçekleşmekte olan olayları da bir kâhin gibi önceden bildirir.
[17] Atticus'un ailesine bağlılığı35 üzerine daha fazla ne söyleyebilirim ki? 90 yaşında
toprağa verdiği annesinin cenaze töreninde -o sırada 67 yaşında idi- annesiyle hiç bir zaman
anlaşmazlığa düşmediğini, hemen hemen aynı yaştaki kız kardeşiyle de çok iyi bir ilişkisi
olduğunu övünerek anlattığına şahit olmuştum. Ya aralarında hiçbir sorun vuku bulmuyordu,
ya da Atticus, sevmesi gerektiği ailesine karşı öfkelenmenin günah olduğunu düşündüğünden
onlara karşı hoşgörülü davranıyordu. Hepimiz mizacımıza boyun eğeriz fakat Atticus sırf bu
sebepten dolayı böyle davranmıyordu, aynı zamanda aldığı eğitim de bu tavrında önemli bir
etkendi; çünkü büyük filozofların öğretilerini o kadar iyi benimsemişti ki, bunları gösteriş
olsun diye değil sadece ve sadece kendi yaşamında uygulamak üzere kullanıyordu.
[18] Atticus, atalarımızdan kalan adetlerin sıkı bir takipçisi ve eski zamanların aşığı idi,
bu alandaki engin bilgisini de, magistratları belirli bir yıl sırasına göre anlattığı kitabında ortaya
koydu. Zira şimdiye kadar Roma halkının hiçbir yasası, barış antlaşması, savaşı ya da
üstün bir başarısı (kendi) zamanında -son derece zor bir iş olduğundan- kaydedilmediği için,
ailelerin menşelerine inen bu çalışması sayesinde artık Roma'nın ünlü adamlarının soylarının
nereden geldiğini biliyoruz. Atticus; diğer kitaplarında da benzer bilgiler vermişti: Marcus
Brutus'un talebi üzerine Iunia Ailesi'nin fertlerini ailenin kökeninden günümüze kadarki süreçte,
kim olduklarını, kimlerden geldiklerini, hangi görevleri ne zaman ellerinde bulundurduklarını
herbiri için teker teker belirterek anlattı. Marcellus Claudius'un isteği üzerine
Marcelli ailesi ile Cornelius Scipio ve Fabius Maximus'un isteği üzerine ise Fabii ve Aemilii
aileleri ile ilgili benzer çalışmalar yaptı. Ünlü kişiler hakkında bilgi sahibi olmak arzusu besleyenler
için bu kitaplardan daha değerli (keyifli) bir şey olamaz.
Kanaatimce bu yazı deneyiminin keyfinden mahrum kalmamak için şairliğe de el attı.
Dizeleri aracılığıyla; Roma halkını başarılarının şerefi ve büyüklüğü ile etkilemiş kişileri öyle
34 Adulescens ... seni Sullae: Bu sırada Atticus 27, Sulla ise 55 yaşında idi.
35 De pietate: Bağlılık olarak çevirdiğimiz pietas; dindarlık, görevseverlik; tanrılara, aileye ve ülkeye bağlılığı da
içine alan çok geniş kapsamlı bir erdemdir.karakterize etti ki; her birinin yerine getirdikleri görevleri ve kişiliklerini dört ya da beş dizeyi
geçmeyecek şekilde betimledi. Bunca önemli şeyin böylesine az ve öz biçimde anlatılabilmiş
olması neredeyse inanılmazdır. Ayrıca, Cicero'nun konsüllüğü üzerine Yunan dilinde yazılmış
bir kitabı da bulunmaktadır.
[19] Atticus henüz hayatta iken bu bölüme kadar yazdıklarımı yayımlamıştım36. Fakat,
mademki kader onu yaşatmamı buyurdu, bu işe kaldığım yerden devam edeceğim ve elimden
geldiğince, tıpkı önceden de değindiğim gibi, "genel olarak kişilerin karakterlerinin kaderlerini
yarattığını"37 örnekler aracılığıyla okuyucularıma anlatacağım. Atticus, doğuştan atlı sınıfına
mensup olmaktan memnun olsa da, yapılan evlilik sayesinde, İlahi Iulius Caesar'ın oğlunun38
ailesine girdi. Zaten Atticus'un, asalette eşit zenginlikte ise aşağıda olduğu devletin
önde gelen seçkin kişilerini de etkileyen saygın yaşama tarzı, evliliğin öncesinde, imparator
ile aralarında çok yakın bir dostluk oluşmasında önemli bir etken olmuştu. Caesar'ın öyle büyük
bir serveti vardı ki, kader evvelce herhangi bir kimseye verdiğinden çok daha fazlasını
ona vermiş ve o zamana kadar hiçbir Romalıya bahşetmediği şeyleri elde etmesini sağlamıştı.
Şimdi ise, el değmemiş bir genç kız olarak evlendirdiği Agrippa, Atticus'a bir kız torun verdi
ve Caesar, hemen hemen bir yaşını doldurunca bu kız çocuğunu Drusilla'nın oğlu ve aynı zamanda
kendisinin üvey evladı olan Tiberius Claudius Nero39 ile nişanladı; bu birleşme
dostluklarını kutsallaştırdı ve onları birbirlerine daha çok yaklaştırdı.
[20] Gerçi Caesar bu nişandan önce, Roma'dan uzakta olduğu süre içinde, özellikle ne
okuduğunu, ne yaptığını, nerede olduğunu ve bulunduğu yerde ne kadar süre daha kalacağını
Atticus'a bildirmeden kendi arkadaşlarına tek bir satır bile yazmıyordu. Kentte olduğunda ise,
işlerinin çokluğu nedeniyle Atticus ile arzu ettiği sıklıkta görüşemiyordu fakat neredeyse her
gün ona mektup yazıyordu. Bu mektuplarında bazen tarih ile ilgili bir şey soruyordu, bazen de
şiir sanatı üzerine bir problemi danışıyordu (tartışıyordu); arada sırada da sırf şaka olsun diye
laf kalabalığıyla dolu uzun mektuplar yazıyordu. Aralarındaki bu yakın ilişki sayesinde,
Romulus'un Capitolium Tepesi'nde inşa ettirdiği Iuppiter Feretrius Tapınağı, yapının eskiliği
ve ihmal nedeniyle yıkık bir duruma gelince; Caesar, Atticus'un uyarısı üzerine tapınağın onarılmasını
sağladı.
Marcus Antonius ise, Roma'dan uzaktayken, eskisi kadar sık olmasa da Atticus'u mektupsuz
bırakmıyor, yeryüzünün en uç köşelerinden40, ne yaptığını, ne tür sıkıntılar içinde
olduğunu anlatan mektuplar gönderiyordu. Her ikisi de sadece Roma kentinin değil, yeryüzünün
tek hakimi olmak arzusunda iken ve aralarında son derece büyük bir rekabetin yanı sıra
karşılıklı aşağılama cereyan ederken, hem Caesar hem de Antonius ile dost kalabilmesinin ne
kadar büyük bir sağduyu (bilgelik) gerektirdiğini kavrayabilenler, yaptığının ne kadar zor bir
iş olduğunu kolaylıkla anlayacaklardır.
36 Atticus, İ.Ö.32 yılında ölmüştür.
37 Bkz. Bölüm 11.
38 Gaius Julius Caesar Octavianus kastediliyor.
39 Tiberius Claudius Nero'nun asıl babası II. Triumvirliğe karşı savaşmış bir cumhuriyetçi olan Tiberius
Nero'dur. Annesi Livia Drusilla, daha sonra eşinden boşanarak Caesar Octavianus ile evlenmiştir. Augustus'un
İ.S. 14 yılındaki ölümü üzerine imparatorluğun başına geçmiş, 37 yılındaki ölümüne kadar bu görevi sürdürmüş;
devleti yönetmiştir.
40 Ex ultimus terris: Mısır ya da Doğu'dan. (Bkz. Cornelio Nipote Le Vite Degli Eccelenti Capitani, Atto
Vannucci, 1873, s. 210)[21] Bahsettiğimiz yaşam tarzı içinde hayatını sürdürdüğü yetmiş yedi yılın ardından,
Atticus, ömrünün son yıllarında da, onca servetine ve nüfuzuna rağmen saygınlığından hiçbir
şey kaybetmedi –zaten kendisine miras kalan servetleri sadece ve sadece dürüstlüğü sayesinde
kazanmıştı- ve refah içinde olmasının bir sonucu olarak sağlığını koruyabildi; otuz yıl boyunca
hiçbir tedaviye gereksinim duymadan yaşadıktan sonra hastalandı. Hastalığın ilk safhasını
ne Atticus ne de doktorlar önemsemişti çünkü sıradan bir bağırsak sıkışması41 olmasından
şüpheleniyorlardı, bu nedenle doktorlar hızlı ve basit tedaviler uyguladılar. Tedaviden kaynaklanan
ağrıların dışında hiçbir sıkıntı çekmeden geçirilen üç ayın sonunda, hastalık
Atticus'un bağırsaklarında aniden öyle büyük bir tahribat yaptı ki, çok kısa bir süre içinde
belinin her tarafında cerahat dolu yaralar baş gösterdi. Bundan önce; Atticus, günden güne
ağrılarının arttığını ve ateşinin yükseldiğini hissettiğinde, damadı Agrippa ile Lucius
Cornelius ve Sextus Pedicaeus'u yanına çağırtmıştı. Onların geldiğini görünce, dirseğinden
destek alarak doğruldu ve "Sizler!" dedi "Benim tanığım olduğunuza göre, sağlığımı eski haline
getirmek için ne kadar çaba ve özen gösterdiğimi uzun uzun anlatmama gerek yok. Mademki,
beklediğim gibi, beni iyileştirebilecek bütün tedavi yöntemlerini denediğimi sizlere de
göstermiş bulunuyorum, o halde geriye "kendime" danışmaktan başka bir seçenek kalmıyor.
Sizleri önemsemediğimi düşünmenizi istemiyorum, fakat ben hastalığımı daha fazla beslememeye
karar verdim. Çünkü şu son günlerde yiyip içerek hayatımı sürdürmem, iyileşme
umudu olmadan acılarımı daha da arttırdı. Bu nedenle, ilk olarak kararımı onaylamanız, sonra
da beni bu kararımı uygulamaktan beyhude yere caydırmaya çalışmamanız için sizlere yalvarıyorum."
[22] Bu konuşmadan sonra, yüzünde ve sesinde beliren metanet öyle büyüktü ki, sanki
ölüme gitmiyor, adeta bir evden öbürüne taşınıyor42 gibiydi. Bunun üzerine Agrippa, gözyaşları
içinde Atticus'u öperek, kendisi ve dostları uğruna, doğanın ona bahşettiği hayatı son
anına kadar yaşaması için yalvarırken, Atticus'un taviz vermeyen sessizliği üzerine yakarışlarına
son verdi. Fakat yemek yemeden geçirdiği iki günün ardından, Atticus'un ateşi ansızın
düştü ve hastalığın etkisi azalmaya başladı. Her şeye rağmen kararından dönmeyen Atticus,
perhizinden beş gün sonra, Gnaeus Domitius ile Gaius Sosius'un konsüllüğüne denk gelen
yılın43 mart ayının son gününde öldü. Halkın ileri gelenleri ve vatandaşların yoğun katılımı
eşliğinde ölümünden önce yazılı olarak belirlediği üzere hiçbir resmi ya da dini cenaze tören
yapılmaksızın, bedeni küçük bir sedirde taşınarak evinden çıkarıldı ve Kentin beş mil taşı
uzağında Via Appia yakınlarındaki dayısı Quintus Caecilius'un anıtmezarına gömüldü.
41 İlerleyen satırlar göz önüne alındığında, Atticus'un dizanteri hastalığına yakalandığı anlaşılıyor.
42 Ex domo in domum videretur migrare: Bütün yaşamını Epikuros felsefesine uygun bir şekilde sürdüren
Atticus, ölümü de aynı soğukkanlılıkla karşılamıştır. Cicero, Cato Maior De Senectute 84,6'da Cato'nun ağzından
şöyle yazmıştır: "Ex vita ita descendo, tamquam ex hospitio, non tamquam ex domo.Commorandi enim
natura diversorium nobis, non habitandi locum dedit: Bu yaşamdan kendi evimden değil de bir konukluktan
ayrılıyormuş gibi ayrılıyorum; çünkü, doğa biza öyle uzun uzadıya oturulacak bir yer değil, biraz durup geçeceğimiz
bir uğrak vermiştir." (Bkz. Cicero, Yaşlılık-Dostluk, çev. Ayşe Sarıgöllü,Türkan Tunga s. 55).
43 İ.Ö 32 yılı.Kaynakça
Altan, Sabahat, Roma Tarihi'nin Ana Hatları, I. Kısım: Cumhuriyet Devri, İstanbul, 1970
B. Schwarz, Andreas, Roma Hukuku Dersleri Cilt I., çeviren Türkan Rado, İstanbul Üniversitesi
Yayınları No. 183, İstanbul, 1948
Cicero, Philippicae Söylevleri (I), çeviren F. Gül Özaktürk, Öteki Yayınevi, Ankara, 2000
Cicero, Yaşlılık-Dostluk, çevirenler Ayşe Sarıgöllü, Türkan Tunga, Cumhuriyet Gazetesi Dünya Klasikleri
Dizisi:12, 1998
Demiriş, Bedia, Roma Yazınında Tarih Yazıcılığı ( Başlangıçtan İ.S. 5. Yüzyıla), Ege Yayınları, 2006,
İstanbul
Dürüşken, Çiğdem, Roma'da Takvim, Y.K.Y. Cogito, Takvim: Zamanın Haritası, Sayı: 22 Bahar,
İstanbul, 2000
Erim, Müzehher, Latin Edebiyatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987
Malcovati, E., Cornelii Nepotis quae exstant, Torino, 1944, (https://www.hsaugsburg.
de/~%20harsch/Chronologia/Lsante01/Nepos/nep_0000.html-22.04.2008)
H. Barrow, Reginald, Romalılar, çeviren Ender Gürol, İz Yayıncılık, İstanbul, 2002
Plutarkhos, Yaşamlar XXI Lysandros-Sulla, çevirenler Ayşe Sarıgöllü, Nilüfer Gürsoy, Cumhuriyet
Gazetesi Dünya Klasikleri Dizisi: 56, 1999
Sarıgöllü, Ayşe, Roma Edebiyatında Tarih, Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Yayınları:221, Ankara, 1983
Vanucci, A., Cornelio Nipote Le Vite Degli Eccelenti Capitani, Con Note Italiane Compilate,Ottava
Edizione,Prato F. Alberghetti, 1873
Watson, John S., Cornelius Nepos: Lives of Eminent Commanders , London: George Bell and
Sons,1886, (https://www.ccel.org/p/pearse/morefathers/nepos.htm-22.04.2008)